Suat Arıkan 'Mançalı Adam' ile sahneye veda ediyor

ABONE OL

İDOB Müdürü ve Sanat Yönetmeni Suat Arıkan: "Son noktayı Mançalı Adam ile koyuyorum. Çünkü Don Kişot gerçekten çok önemli, bana yol gösteren bir rehber gibi" "Yurt dışından birçok teklif aldım. Yurt dışına yerleşebilirdim ama 'Ülkem bana acayip bir eğitim verdi' gibi bir düşünceyle, bilinç altında Türkiye'ye bağımlı oldum" "Sanatçılık aslında 65 yaşından sonra başlıyor. Çünkü sanatçı aynı zamanda filozoftur. Dolayısıyla bir filozofun, bir şairin emekliliği olamaz"

HİLAL UŞTUK - İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) Müdürü ve Sanat Yönetmeni Suat Arıkan, yarın akşam rol alacağı Mançalı Adam eserinin ardından emekli olacak.

Üniversite eğitiminin ardından 1981'de geldiği İstanbul'da ilk günden itibaren Atatürk Kültür Merkezi'nde (AKM) sahneye çıkan ve 41 yıllık kariyeri boyunca önemli rolleri yorumlayan sanatçı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, AKM'ye ilk girdiğinde büyülendiğini, fuayesinden ve sahnesinden çok etkilendiğini söyledi.

Arıkan, Musta İktu tarafından kendisine verilen ilk rolün Tosca operasındaki Ancelotti olduğunu dile getirerek, O anda sahnede kendimi gerçekten çok terk edilmiş, yapayalnız, aciz hissettim. Orkestra şefi çok uzakta, bit kadar görünüyordu karanlıkta. Kendi kendime dedim ki, 'Suat, almış olduğun eğitimin şu anda sınavını vereceksin. Kendine gel ve bu savaştan galip çık.' Bir irade mücadelesi verdim. açıklamasını yaptı.

41 sene önce başlayan opera serüveninin sürekli büyük rollerle, Bask edebiyatının en önemli rollerini oynayarak geçtiğini dile getiren sanatçı, seslendirdiği eserler ve canlandırdığı karakterlere ilişkin şu bilgileri verdi:

Tosca'da Ancelotti oynadım. Ardından Romeo ve Jülyet'te, Jülyet'in babasını, Attila'da Leone'yi, Hoffman'ın Masalları'nda üç rolü birden; Crespel, Lindor, Dr Miracolo. La Boheme'de Colline ve Scionard oynadım. İlerleyen yıllarda Marcello'yu söyledim. Rossini'nin Sevil Berberi, İtalya'da Bir Türk ve İkinci Mehmet rollerini, Mozart'ın Don Giovanni'sinde Leporello, Figaro'nun Düğünü'nde Figaro'yu oynadım. Puccini'de Tosca'yı Ankara'da sayısız kez seslendirdim. İzmir, Mersin ve Türkiye'nin değişik yerlerine gittim. Yurtdışında çok temsiller yaptım.

- Kendimi pek beğenmeyen bir yapım var

En çok etkilendiği rollere de değinen Arıkan, Dönüp seyrettiğimde, normalde kendimi pek beğenmeyen, kendimde hatalar arayan bir yapım var. Kendimi yegane beğendiğim temsiller, Giuseppe Verdi'nin Nabucco Operası'nda Zakaria rolü oldu. Bu gerçekten benim için bir gurur rolü oldu. ifadelerini kullandı.

Oynadığı rolleri daha sonra izlediğinde olumsuz bazı yanlar gördüğüne işaret eden sanatçı, şöyle devam etti:

Don Giovanni'de çok iyi temsillerim oldu, sayısını hatırlamıyorum. Leporellolarım harikaydı, Türkçeydi. Güney Afrika'daki İtalyancaydı. Orada 5 temsil yaptım, Cape Town'da. İtalya'da Rossini'nin İtalya'da Bir Türk'ünü oynadım. Gazeteler doğru kast diye manşet attı. İtalya'da Bir Türk operasında başrolde, Türk'ü bir Türk oynuyor. Çok güzel bir buluşma olmuştu o da. Romanya'da Carmen Escamillo söyledim. Onu AKM'de de çok yaptım. Escamillo da benim için çok önemli bir rol.

En çok oynadığım besteci, belki de Verdi oldu. Hepsini, bütün rolleri çok sevdim. Hiçbiri benim için diğerlerinden farklı değil ama Tosca'daki Scarpia, Don Giovanni ve Nabucco, arada bir yıldızlaştığımı hissettiğim anlar yaşattı. Sanki besteciler benim için yazmışlar gibi bir his ve çok güzel bir duygu. Seyrek de olsa böyle mutluluklarım oldu. Evita, müzikaller ve Anlat Şehrazat oynadım Serdar Yalçın'ın.

- Eskrim dersini Türkiye şampiyonuyla tek başıma yaptım

Suat Arıkan, daha sonra Hacettepe Üniversitesi'ne bağlanan ancak kendisi eğitim görürken ismi Ankara Devlet Konservatuvarı olan okulda eğitim gördüğüne işaret ederek, Hocalarımızın hepsi muhteşemdi. Bizim dönemimizin bütün öğrencileri de muhteşem. Tiyatro dalında herkes çok ünlü oldu. Balede keza öyle. Orkestrada benim sınıfımdan şefler çıktı. Büyük virtüözler çıktı, enstrüman dalında. Önemli bir dönemdi. Yatılı bir okuldu. Gece yarılarına kadar çalışabilirdik. diye konuştu.

O yıllarda konservatuvar eğitiminin 7 yıl olduğunu ancak sınıf atladığı için kendisinin 6 yılda tamamladığını sözlerine ekleyen sanatçı, okuldaki son üç yılında tek başına çalıştığını vurgulayarak, şunları söyledi:

Eskrim dersini Türkiye şampiyonuyla tek başıma yaptım. Dekor, kostüm, makyaj dersimi konusunun en büyük uzmanlarıyla teke tek çalıştım. Tabii bunun da getirmiş olduğu bir vicdani sorumluluk da oldu. Yurt dışından birçok teklif aldım. Yurt dışına yerleşebilirdim ama 'Ülkem bana acayip bir eğitim verdi' gibi bir düşünceyle, bilinç altında Türkiye'ye bağımlı oldum. Mutlaka Türkiye'de olmalısın. Yurt dışına gidebilirsin ama ülkeden ayrılmayı hiçbir zaman bu nedenden dolayı düşünmedim.

Sanatçı, resim tutkusuna da değinerek, Lisenin son yıllarında, resim ve heykel yapmaya başlamıştım. Bedri Rahmi'nin Akademisindeki atölyesine girmek üzereydim. Konservatuvarı kazanınca, müziği tercih ettim. Bu da fena olmadı aslında çünkü müzik aynı zamanda plastik sanatlarda da beni beslemiş bir kavramdır. ifadelerine yer verdi.

- Gözümle resim yapıyordum

AKM'ye ilk girdiğinde sahnelerden inmediğinin altını çizen Arıkan, şöyle konuştu:

Bir eserin provasından koşarak başka bir eserin provasına gidiyordum. Asansörü bekleyecek sabrım yoktu. AKM'de yukardaki prova salonunda 'Il Trovatore' provası yaparken, 15-20 dakika verilen arada, orkestra 'La Boheme' çalışıyor diye, basamakları üçer beşer çıkarak, yukarıda 620 diye bir salon vardı, orada orkestra provasına girerdim. Dolayısıyla o tutkuyla senede üç yeni büyük eserin içinde olan bir insan olarak, hiç resim yapmadığım yıllarım geçti.

Resim yapmasam bile o provalarda sokaklarda otururken, gözümle resim yapıyordum. Bu da beni aslında ilerletti. Elime fırça, kalem almadım ama olayları, çevreyi resimsel bir boyutta görmeye başladım. İlginç bir şeydir resme devam ettiğimde, hiç bıraktığım yerden devam etmediğini gördüm. Çok daha ilerden devam ettim. Ondan sonra iyice ciddi bir boyuta ulaştı, atölye sahibi oldum. Atölyemde istediğim zaman, gece yarılarına kadar çalışıp ondan sonra üç kata, evime çıkıp yatabiliyorum.

Arıkan, 65 yaşında memuriyetinin bittiğini ifade ederek, Sanatçılık aslında 65 yaşından sonra başlıyor. Çünkü sanatçı aynı zamanda filozoftur. Dolayısıyla bir filozofun, bir şairin emekliliği olamaz. Tam tersi... Yıllar biriktikçe daha derin, daha büyük anlamlar katabileceğin bir anlayışa ulaşıyorsun. Onun için bundan sonraki yıllarda, üretimimin daha derin olacağını tahmin ediyorum. dedi.

Şarkı söylemeye devam edeceğinin de altını çizen başarılı sanatçı, Yeni sahne projeleri, oyunlar yazmayı düşünüyorum. Kafamda bir sürü oyun var, operayla ilgili. Librettoları ve hatta müziklerini yazabilecek projeler var. Onları da gerçekleştirebilirsem, elim tutana, kafam çalışana kadar sanatın içinde olmaya devam edeceğim. diye konuştu.

Suat Arıkan, mesleği ne olursa olsun gençlere sanatın herhangi bir dalı ile uğraşmaları önerisinde bulunarak, İster mühendis ister doktor ister berber olsun, opera, müzik, resim, edebiyat olmak zorunda değil ama bunlardan biriyle mutlaka bir ilişki kurması gerekiyor ki kendi mesleğinde daha yaratıcı olsun. ifadelerini kullandı.

- Duygusal olarak Don Kişot'a çok bağlıyım

Mitch Leigh'in bestelediği, Dale Wasserman ve Joe Darion tarafından yazılan eserde Don Kişotu yorumlayacak olan sanatçı, Son noktayı Mançalı Adam ile koyuyorum. Çünkü Don Kişot gerçekten çok önemli, bana yol gösteren bir rehber gibi. Duygusal olarak Don Kişot'a çok bağlıyım. dedi.

Şan, stil bilgisi, müzikli diksiyon, sahne dersleri ile ensemble dersleri de veren sanatçı, Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası Sahnesi'nde gerçekleşecek Mançalı Adam temsilinde sanatseverlerle buluşacak.